Tansiyon Takibi

Evinizde tansiyon takibi yaptırmak için lütfen buraya   tıklayınız...


Tansiyon Nedir?

Kan basıncı; kanın atardamar duvarlarına yaptığı basınç. Bu basınç sayesinde, kan vücuttaki bütün organ ve dokulara kadar nakledilmekte ve böylece bu organ ve dokular hayatiyetlerini devam ettirebilmek için gerekli maddeleri kandan almaktadır
Tansiyonun belirli normal değerleri vardır. Tansiyonun bu değerlerin altına düşmesi veya üstüne çıkması sağlık için zararlı olmaktadır. Tansiyonun iki şekli vardır: Büyük tansiyon (sistolik kan basıncı), kalbin kasılması yani kalbin kanı damarlara atması esnasındaki ölçülen tansiyondur ve yetişkin insanlar için normal değerleri 10 ila 14 cm (cıva basıncı) ise, kalbin gevşediği yani kanın kalbe dolduğu sırada ölçülen kan basıncı olup, normalde 9 cm cıva basıncını geçmemelidir. Tansiyon bebeklerde oldukça düşük değerlerdedir. Yaş ilerledikçe bu değerler artmaya başlar ve yetişkinlerdeki değerlere yükselir.
Bir kimsede hipertansiyon (yüksek kan basıncı) var diyebilmek için büyük tansiyonun 14’ten, küçük tansiyonun 9 cm cıva basıncından yüksek olması gerekir. Hipertansiyonu değerlendirmede özellikle küçük tansiyon ehemmiyet arz eder. Bununla beraber bir kimsede tansiyon düşüklüğü var diyebilmek için, büyük tansiyonun 10 cm cıva basıncının altında olması gerekir. Yani tansiyon düşüklüğü değerlendirilirken, büyük tansiyon dikkate alınır.

Tansiyon sorunu olanların sağlıklı olabilmeleri açısından, düzenli olarak tansiyon ölçümlerinin yapılması gerekir. Her zaman bir sağlık kuruluşu veya eczaneye gitmek mümkün olmayabilir. Bu nedenle yüksek ya da düşük tansiyon problemi olanlar, tansiyonlarını kontrol altında tutabilmek için, bu ölçümleri kendileri yapmak durumundadır. Tansiyonu doğru bir şekilde ölçebilmek için tansiyon aletini kullanmayı bilmek ne kadar önemliyse, ölçüm sırasında nelere dikkat edileceğini bilmek de o kadar önemlidir.

Tansiyon Ölçerken Nelere Dikkat Edilmelidir?

 - Tansiyonu ölçülmeden önce kişinin en az yarım saattir dinleniyor olması gerekir
- Son 15 dakika içerisinde sigara ve son yarım saat içinde kahve içilmemiş olmalıdır
- Tansiyonun yükselmesine ya da düşmesine sebep olabilecek ilaçları almamış olmasına dikkat edilmelidir
- Tansiyon ölçümünü başka biri yapıyorsa, bu kişi tansiyonu ölçülen kişiyle konuşmamalıdır.
- Tansiyonun ölçüldüğü ortam çok sıcak veya çok soğuk olmamalıdır. Ortamın ılık olması daha verimli bir sonuç alınmasına yardımcı olur.
- Tansiyon ilk ölçüldüğünde her iki koldan da alınmalı, daha sonra hangi koldan daha iyi sonuç elde ediliyorsa ölçümler o koldan yapılmalıdır.
- Tansiyon ölçümünde bir defada doğru bir sonuca varılamayabilir. Bunun için; kişi yatarken, otururken ve ayaktayken olmak üzere toplam 3 kere ölçülmesi daha doğru olur.

Tansiyon Günün Hangi Saatinde Ölçülmeli?

Tansiyon hastalarının eğer tansiyonları kontrol altındaysa her gün ölçüm yapmalarına gerek yoktur. Çünkü her gün tansiyonu ölçmek kişinin gerilmesine ve strese girmesine neden olabilir. Stresin tansiyon üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle de istisnai bir durum yoksa sık sık tansiyon ölçmeye gerek yoktur. Uzmanlar hastalarına, kontrole gelmeden önce 1 hafta boyunca tansiyon takibi yapmalarını öneriyorlar. Bu ölçümler günde iki kere sabah ve akşam saatlerinde yapılmalıdır. Tansiyon sorunu olanların doktorun söylediklerine dikkat etmeleri ve günün önerilen saatlerinde bu ölçümleri yapmaları, tansiyon takibi ve tedavisinde olumlu sonuçlar sağlayacaktır. Unutulmamalıdır ki tansiyonu kontrol altında tutmak için sık sık ölçülmesi değil, bunun uygun zamanda ve doğru teknikle yapılması gerekir. 

Yüksek tansiyon (Hipertansiyon)

Tansiyonun yüksekliği, küçük ve büyük tansiyonun veya her ikisinin birlikte yükselmesiyle ayrı ayrı tipler gösterir. Her ikisinin birlikte yükselmesine böbrek hastalıklarında ve sebebi bilinmeyen hipertansiyonda rastlanır. Küçük tansiyon normal olduğu halde, büyük tansiyonun yükselmesine umumiyetle yaşlılarda rastlanılan damar sertliğinde, yemeklerden, eforlardan ve psişik yorgunluklardan sonra, bazı kalp hastalıklarında, zehirli guatr hallerinde rastlanır. Hipertansiyonun ortaya çıkışında rol oynayan mekanizmalar şunlardır: Çevresel atardamarların direncinin artması, büyük atardamar duvarlarının elastikiyetinin azalması ve sertleşmesi; kalbin dakikada pompaladığı kan miktarının, vücuttaki kan hacminin ve kanın yoğunluğunun artması. Herhangi bir sebeple böbreklerden birine veya her ikisine gelen kan miktarı azalınca, böbrekten renin adlı bir madde salgılanmakta ve bu da hipertansiyona yol açmaktadır. Bu mekanizma, çeşitli böbrek hastalıklarında (had ve müzmin nefritler, nefroskleraz, pyelonefrit vs.) ortaya çıkan hipertansiyonun sebebini açıklamaktadır. İdrar akımına engel olan mekanik hadiselerin (taş, prostat hipertrofisi) tansiyonu yükselttiği ve engelin ortadan kaldırılmasıyla tansiyonun normale döndüğü bilinmektedir. Bu durumlarda da idrar yollarındaki gerilmenin yaptığı basınçla, böbrek damarlarının daralması neticesi böbreğe az kan gelmesi rol oynamaktadır.

Tansiyonun, beyindeki özel merkezlerden devamlı olarak gönderilen ve damarın gerginlik durumunu düzenleyen kesici ve gevşetici uyarılarla idare edildiği ve organizmanın kan basıncını hassas bir şekilde vücudun ihtiyaçlarına göre ayarladığı malumdur. Bu ayarlamada sinirsel ve hormonal uyarılar rol oynar. İşte bu mekanizmadaki bir aksama hipertansiyona yol açmaktadır.

Cushing hastalığında (böbrek üstü bezinin bir hastalığı), fazlaca mineralokortikoid denen hormonların ifrazı sonucu vücutta su ve tuz birikmekte ve bu durumda da tansiyon yükselmektedir. Böbreküstü bezinin diğer bir hastalığı olan feokromasitiomada ise fazlaca salgılanan adrenalin ve noradrenalin de yüksek tansiyona yol açmaktadır.

Hiçbir sebebi bulunamayan tansiyon yüksekliklerine, esansiyel hipertansiyon ismi verilir. Bütün hipertansiyonların yaklaşık % 90 kadarı esansiyel hipertansiyondur. Kadınlarda daha fazla görülür. En çok 50-60 yaşları arasında rastlanır. Hayat seviyesi arttıkça, teknik ilerledikçe, stresler çoğaldıkça esansiyel hipertansiyon da artmaktadır. Esansiyel hipertansiyonda irsiyetin büyük rolü olduğu kabul edilmektedir. Ebeveynin her ikisinde de yüksek tansiyon varsa, bunların çocukları da yüksek tansiyona adaydır. Esansiyel hipertansiyona daha çok şişmanlarda, tıknazlarda, hareketli, stresli, aceleci şahıslarda rastlanmaktadır.

Düşük Tansiyon (Hipotansiyon)

Büyük tansiyonun 10, küçük tansiyonun 6 cm cıva basıncı altına düşmesi halidir.
1. Semptomatik (belirli bir sebebi olan) hipotansiyonlar: Kalp krizi ve birçok kalp hastalıklarında kalp kuvveti azaldığı için tansiyon düşer. Kan veren şahıslarda da hafif ve geçici bir tansiyon düşüklüğü olur. Büyük kanamalarda ve her türlü şokta, doğumdan hemen sonra da tansiyon düşer. Bazı aşırı hassas şahıslarda boyundan geçen şah damarının uyarılmasıyla da tansiyon düşer.

2. Pozisyona bağlı hipotansiyon (ortaostatik hipotansiyon): Hastalar yatar vaziyetten birden bire ayağa kalkarlar veya uzun süre ayakta dururlarsa tansiyon düşer. Bu tür hipotansiyonlar şahsın duruşuna göre tansiyonun ayarlanmasındaki bozukluktan ileri gelir. En çok orta ve ileri yaşlarda görülür, hayat boyu devam eder. Bu hastalar tansiyon düşüşü esnasında halsizlik, baygınlık gösterirler. Bazı sinir krizleri, bazı ilaçlar, şiddetli sportif hareketler buna yol açabilir.
Hipotansiyon tedavisinde buna yol açan muhtemel hadiseler araştırılmalı ve bulunursa bunların kaldırılmasına çalışılmalıdır. Belirli bir sebep bulunamayan vak’alarda tansiyon yükseltici ilaçlar, tuzlu ayran tavsiye edilebilir. Addison hastalığında, miksödemde, insülin şokunda, enfeksiyon hastalıklarında, had zehirlenmelerde, güneş çarpmasında, aşırı yorgunluklarda, beslenme bozukluklarında, kansızlıklarda tansiyon düşer.

3. Konstitüsyonel (bünyevi) hipotansiyon: 15-30 yaş arasındaki sağlam şahısların % 3’ünde bünyevi tansiyon düşüklüğü vardır. Bu şahısların çoğunda hiçbir belirti yoktur, dolayısıyla bir muayene esnasında tesadüfi olarak teşhis edilirler. Böyle bir kişiye, doktorun düşük tansiyon bulunduğunu söylemesi yanlış bir harekettir; bu yüzden hastalar ciddi bir hastalık olduğunu zannederek evhama kapılabilirler. Bu durum, bir hastalık olmaktan ziyade bünyevi bir anormalliktir. Kadınlarda erkeklerden daha sık rastlanmaktadır. Bu vak’aların tedavisine ihtiyaç yoktur. Bunun bir hastalık değil bir bünyevi durum olduğunu ve bu bünyedekilerin, normal insanlardan daha uzun ömürlü olduğunu hastaya anlatmak gerekir.


0 Yorumlar

En eski